12 Mayıs 2011 Perşembe

URFA VE KUPA


Final belli olmuştu, yer Şanlıurfa, Şanlıurfa GAP Arena. Final maçı ve Türkiye Kupası bu seneki en büyük hedefimiz, gidilmeli ama nasıl bir yol izlenmeli? Soner’i aradım, gidiyor muyuz dedim, kesinlikle dedi. Hemen Urfa uçak seferlerine bakıldı, çok sınırlı ve pahalı. Etrafında gidilecek iller incelendi. Gaziantep’e bakıldı, güzel, Antep üzerinden gitmek mantıklı olabilir, son konuşmalar yapıldı, izin planlaması tamam.


İki gün sonra bilgisayar karşısına oturulup uçak biletlerine bakılınca bir şok yaşıyorum. Bilet fiyatı iki gün önceye göre iki kat artmıştı. Artık alternatif güzergâhlar için Google keşifleri başladı. Tabii seçilen havaalanın Urfa’ya yakınlığı ve Urfa’ya kolay araç bulabilme durumu, bunlar ciddi fizibilite çalışmaları gerektiriyor. Sonunda karar verildi, ilk hedef Malatya, biletleri aldıktan sonra babamın da uyarısıyla neden Adana üzerinden gitmediğimi düşünmeye başladım. Belki Adana Malatya’ya göre Urfa’ya daha uzaktı ama hem uçak seferleri fazla hem daha ucuzdu ayrıca Adana-Urfa arası tamamen otoyol bu da daha konforlu ve daha hızlı bir yolculuk demek. Biletleri değiştirmeden önce Adana’da yaşayan sevgili ağabeyim Mustafa Farsakoğlu’na danışmayı uygun gördüm. Gece geç bir saat, aramak uygun olmayabilir, mesaj atılabilir “Adana Urfa arası ne kadar sürer” mesajdan sadece 15 dakika sonra telefonum çaldı. “ Hayırdır Semih” dedi, durumu anlattım, bizim kadar olmasa da oda Fenerbahçeli, 9 yaşlarında bir çocuğu var o da hevesleniyormuş bu maç için; gelin dedi buradan arabayla geçeriz. Hemen biletler değiştirildi ve 5 Mayıs sabahı İstanbul-Adana biletleri alındı.

4 Mayıs gecesi bizde buluşalım dedim Soner’e uçak sabah 6’da otobüsle Sabiha Gökçen’e geçeceğiz, 4 gibi otobüse binmemiz lazım. Gece 23’e doğru Soner geldi bir müddet sonra ev halkı yattı. Uyumamaya karar vermiştik saat 1’e geliyor ne yapsak “Green Street Holigans” hiç fena gitmez diye düşündük, gaza da gelir havaya da girerdik. Saat 3’e doğru evden çıktık, her yerimiz bordo mavi, yürüdüğümüz mekân Kadıköy, bir çorbacıda çorba içildi, çorbacıdaki adamın gereksiz maç muhabbetleri, adam Fenerli belli, zor maç falan.

Durağa geldik otobüsün kalkmasına 15-20 dakika var Soner ve ben bordo-mavi, etrafta 10-15 civarı sarı-lacivertli var, belli maça gidiyorlar. Efendi çocuklar ama bizde efendiyiz, sorun yok otobüste yerimizi alıyoruz, Pendik’e kadar hiçbir sıkıntı yok, Pendik sahilden otobüse bir fenerli bindi ama ondan önce alkol kokusu sardı otobüsü. Hiçbir yer yokmuş gibi tam arkamıza oturdu. Sorun çıkacağını düşünmüyorum ama adam düşündüğümüzden daha sarhoş, bağıra çağıra telefonla konuşuyor. Yan koltukta bir çift rahatsız oldu “Biraz sessiz olur musun bayan rahatsız oluyor” dedi. Fenerli kardeşimiz böyle bir tepki bekliyordu sanırım.

- Fenerli “ne var ne oldu”

- Yolcu “Bayan rahatsız oldu çok bağırıyorsun”

- Fenerli “Sana ne lan sarhoşum ben idare edeceksin, maça gidiyorum ben, sen hangi takımlısın”

- Yolcu “Fenerbahçeliyim”

- Fenerli “Bak maça gidiyoruz, sarhoşum hem ben idare edeceksin uzatma”

Karşılıklı atışmalar, Fenerli, yolcunun üzerine yürür, Fenerli sakinleştirilir ama artık ortam elektrikli. Fenerli kafası iyi arkadaş ayağa kalktı “burası neresi, ben falan yerde ineceğim”, bizde üzerimize ne vazifeyse “Bak herkes havaalanına gidiyor bu durakları bilmeyiz sen şoföre sor” dedik. Bir şey demedi ama bize bakıyor olayı çözemiyor, belki de kafasındaki soru şu, madem maça gidiyorlar neden sarı-lacivert değil de bordo-maviler. Finali oynayacakları takımla ilgili bir fikri olduğunu zannetmiyorum belki de Urfa’ya gidip kupayı alıp geleceklerini zannediyor bile olabilir. Tam o sırada bize döndü, ben de Soner’e “Dostum hazırlıklı ol, olay çıkacak” dedim.

- Fenerli “Sizde mi maça gidiyorsunuz”?

- Ben “Evet”.

- Fenerli “Urfa’ya mı”?

- Ben “Hayır, Adana’ya”

- Fenerli “Ben Urfa ya gidiyorum ama”.

- Ben “Git kardeş, biz Adana’dan geçeceğiz”

- Fenerli “Ama ben Urfa’ya gidiyorum”

- Ben “Urfa’ya gidiyorsan, neden havaalanında inmiyorsun”

Arkadaşta cevap yok, işin ilginci tam o esnada Fenerli ineceği yeri buldu ve düğmeye bastı. Sabah zifiri karanlık yolda da ışık yok ve o kafayla ineceği yeri bulması ilginç. Otobüsün durduğu durak bir sitenin tam girişi, saat 4-5 arası, normal insanlar uyuyorlar normal olmayanlar ise maça gidiyorlar. Fenerli arkadaş durakta indi ve son sesiyle bağırıp tezahürat yapmaya başladı, otobüste herkes gülme krizine girdi, hem adamın haline gülüyoruz hem de site sakinlerinin haline acıyoruz. Adam resmen senaryoyu otobüste yazdı ve inince de oynadı.

Havaalanına geldik yavaş yavaş hava ağarıyor ilk güvenlik kontrolüne girdik, etraftaki bol miktarda Fenerli dikkatimizi çekiyor, aynı dikkat güvenlik görevlilerini de çekmiş olmalı ki, oradaki konuşmalardan bayan güvenlik görevlisinin “bizimkiler de gelir şimdi” dediğini duyuyor ve hemen atılıyoruz “aha da geldik”. İkinci güvenlik kontrolüne de geçtik, alanda Fenerliler sayıca üstün gördüğümüz renktaşlarla selamlaşıyoruz. Sabiha Gökçende sarı-lacivert ve bordo-mavi öbeklenmiş, iyi diyoruz azız ama yok değiliz. Uçağa gitmek üzere son kapıdan geçiyor ve bizi uçağa götürecek otobüse biniyoruz, çok az kişiyiz, o esnada bir kalabalık, sarı-lacivertliler, bağrışmalar ve Fenerli bir taraftar grubu otobüse bindi, sadece ikimiz ve yanımızda 50 ye yakın Fenerbahçeli, sorun yok ama. Uçakta yerimizi aldık, bir saçmalıkta burada, iki taraftaki üçlü koltukların bir başında ben diğer üçlünün bir başında Soner, yanımızdaki iki koltuklar kime verilmiş, tabi ki Fenerli taraftarlara, birbirimize bakıp gülmeye başladık, içlerinde biri ağabey yer değiştirsek iyi olacak dedi valla iyi olur dedik yerlerimizi değiştirdik.

Adana ya indik Mustafa ağabey bizi karşıladı, arabasına bindik, Arabada Soner ve benim yanımda üç de Fenerli, Mustafa ağabey oğlu ve arkadaşı. Kah sohbet kah uyku arada bir mola, ilk mola Osmaniye, orda mesajlar, mesajlara cevaplar, almadan gelmeyinler. Yine uyku anlarından ayılmaya başladığım bir anda etraftaki askeri araç konvoyuna gözüm çarptı. Bunlar ne dedim “Sınıra asker sevkiyatı” dediler, işte hayatın gerçekleri.

Urfa’ya geldik, maçın başlamasına 4 saat kadar vakit var. Urfa sıcak, etrafta Trabzonlular Fenerliler. Ortam keyifli, beraber aynı lokantada oturuyor yemek yiyorlar. Hatta bizim gibi beraber sohbet ediyorlar. Formalarımızla şehirde yürürken lisenin bahçesinden bağrışmalar yükseliyor, ağabey biz Trabzon’u tutuyoruz, ardından başka bir ses Fener kazanacak ama şehrin büyük çoğunluğu Trabzonsporlu. Maçtan 15 gün önce Şanlıurfaspor ve Trabzonspor kardeş kulüp ilan edilmiş, hatta taraftar grupları klasik 61. dakika şovunu ayrıca 63. dakikada da (Urfa’nın plakası) yapmaya karar vermiş ve genel Anadolu yaklaşımı bu sayıyı arttırmış olsa gerek. Ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim, hani kaç tane UEFA ve ya Şampiyonlar Ligi finali izledin denilebilir ama bir Avrupa Kupası mücadelesi, hatta finali gibi. Taraftarlar hem şehri tanımak için sokak sokak geziyor, hem de formaları, kaşkolleri, flamaları ve bayraklarıyla şehri renklendiriyorlar. O gün Urfa da tam 5 renk var Bordo-Mavi-Sarı Lacivert ve Yeşil, Urfa sporun yeşil sarı renkleri fenerin sarısıyla birleşip 5. renk olarak ev sahibini anlatıyor konuklarına.

Stada doğru hareket ettik her şey kardeşçe dostluk havası üst seviyelerde, stadın kapısına gelince polis haklı olarak sordu “Fener mi, Trabzon mu” Mustafa Ağabey her ikisi de var deyince poliste hafif bir sessizlik oldu, buranın Trabzon tarafı girişi olduğunu anlatmaya çalıştı, Soner ile arabadan inip bizim tribüne doğru yollandık. Stadın yanındayız hava çok sıcak, üzerimizde formalar terliyoruz. Stadın önünde güvenlik, tanıtıcı kitapçık ve su veriyor bu iyi diyorum, hatta içerde bol bol alırız bu su küçük diyorum. İkinci kapıya gelince suları almıyoruz diyorlar, hafifçe sırıtarak eee siz vermediniz mi zaten diyorum. Olmaz içeri suyla giremezsin, diyorlar; neyse uzatmayalım diyerek suyu bırakıyorum, polis hemen atılıyor neden bırakıyorsun ee almıyorsunuz ya diyorum, ya içsene diyor, içmeyeceğim deyip içeriye giriyoruz (Bunun çok büyük bir hata olduğunu az sonra çok acı bir tecrübeyle öğreneceğiz, ama daha farkında değiliz). Girdiğimiz kapının turnikesi bozulmuş, biz bileti görevliye veriyoruz diğer görevli turnikenin üzerinde kapıyı çeviriyor, oldukça teknolojik.

Urfa GAP Arena’ya girdik, yerimiz numaralı tribün bu da bizim tercihimiz değil, İstanbul da satılan TS biletleri sadece kale arkası ya da numaralı, hal böyle olunca hem çok yüksek meblağlar olmadığı için hem de bu kadar yol gideceksek tercihimiz numaralıdan yana olsun diye düşündük. Numaralı tribün de olsa yerimiz, kale arkasına yakın kötü bir yer ancak biz stada girdiğimizde maçın başlamasına 3 saat var, kimse de bizim gibi aceleci değil ve tribünler oldukça boş, en iyi yere oturduk, basın tribünün tam önündeyiz. Maç saati yaklaşıyor, sıcak, ter, susuyoruz büfe arıyoruz, su satılan herhangi bir yer yok, su bulmamız lazım sahaya seslenip güvenlik görevlilerinden rica ediyoruz, birkaç tane su geliyor ama herkes aynı durumda bize gelmiyor şişeler.

Takımlar sahaya çıktı, taraftar hareketlendi, tam o arada stat kalabalıklaşmaya başladı bizim yerimizin sahibi gelir mi diye düşünüyoruz, biletlerimizin asıl yerlerine uzaktan bakıyoruz, orası da çoktan dolmuş, bizim o kötü yerimizde oturanları kaldıracağımıza bu işgal ettiğimiz yeri savunmak çok daha mantıklı, yuvasını kollayan kaplanlar gibi bekliyoruz. Maçın başlamasına 10 dakika kala iki arkadaş geliyor, orası bizim diyor. Arkadaşlar Urfalı, pek maç kültürü de yok sanırım, tabi germemek lazım, geç kaldın dostum, gel aramıza diyorum, yok diyor benim yerim, ben gel diyorum onlar o yer bizim diyorlar. Hafifçe kulağına yaklaşıp bak kardeşim İstanbul’dan geldim hiç uyumadım, 4 saattir buradayım ve lanet stadınız yüzünden susuzluktan boğazım kurudu, ya adam gibi gelirsin maçı beraber seyrederiz ya da gider kendine yer ararsın diyorum. İkisi de şaşırıp peki diyor yanımıza geliyorlar.(Az bile çıkışmışım nedenini az sonra anlarsınız).

Maç hareketli başladı beklediğimizden daha iyi ve istekliyiz çok gol kaçırdık, Fener sinsi sinsi bekliyor. İlk yarı golsüz bitiyor. İkinci yarı başlıyor artık gol bekliyoruz. Song yapma, Alex, Onur ve dünyamız kararıyor. Diğer taraftan gol sesi ve sahada sevinen sarı lacivertliler, yerimde mıhlanmış duruyorum, yıkıldık dakika 54 her şey zor geliyor artık. Dönmezse ya bu maç, yanımdaki bizim yerin sahibi iki Urfalı birbirine göz kırpıyorlar anlaşılıyor ki bunlar Fenerli, can sıkıntısı iki kat daha artıyor. Yanımda iki Fenerli var sevinemeseler de mutlular, bana acır gözlerle bakıp sigara içer misin diyorlar sigaram bitmiş ihtiyacım var ama nefret önüne geçiyor sigara isteğimin, istemez diyorum, pis pis bakarak her ikisine de. 61. dakika kutlaması, hiç içimden gelmiyor katılmak, 63 dakika, aynı gösteri Urfalılar için de yapılıyor tüm TS liler ben hariç Urfa diye bağırıyorlar çok karamsarım, o arada Colman’ın topu direkten dönüyor artık maçın bu skora kilitlendiğini düşünüyorum. Tam 14 yıl önce aynı güne dönüyorum 05 Mayıs 1996 yer Hüseyin Avni Aker Stadyumu, 16 yaşımı yeni dolduruyorum, üniversite sınavına gireceğim. Trabzon’daki son yılım belki de şampiyonluk, ama hayır olmamıştı. Tarih hep mi tekerrürden ibaret, aynı gün, aynı iki takım, aynı Şenol Hoca, tribünde aynı ben, Colman’a faul yapıldı, Selçuk topun başında olur mu oldu bile Umut Bulut adı gibi, artık 1-1 durum.


Maç gerginleşiyor, bir Fener Bir TS bir uzun top, dakika 80 Engin gidiyor ha pas verdi ha verecek ama hala gidiyor gidiyor gidiyor ceza sahasına girdi sanki bir ömür sürüyor bu anlar, vurduuuuu veeee gollllllllllllll.

Deliler gibi bağırıyorum, yandaki bizim yerin sahibi pis pis gülen iki Fenerlinin sırtındayım, şaşkınlar, hiçbir şey diyemiyorlar. Engin bizim tribüne doğru koşuyor, ağzını okuyorum ama ne söylediğini burada anlatamam, daha 10 dakika var. Fener saldırıyor Şenol hoca da çıkın diyor, savunma da kalmayın, ancak o ruh halini tahmin etmek zor olmasa gerek. Oyuna Gökhan Ünal giriyor hayır hayır ondan gol yemek iğrenç bir duygu olurdu. Bu arada hızlı bir kontratağa çıkıyoruz, Sezerden imkansız bir pas ama Umut yetişiyor nerdeyse auta çıkacak topu saklıyor dakika 90 +4 topu Colman’a atıyor hadi diyorum olmuşken 3-1 olsun bir bilek hareketi şut ve top fileye değdi ve film koptu bir ara üst kattaki basın tribününe çıktığımı hatırlıyorum, oradaki camı yumrukladığımı. Aşağı indiğimde maç bitmiş bu arada Soner ile birbirimize bir sarılıyoruz bir birbirimize vuruyoruz, durup durup bağırmaya devam ediyoruz, aradan sanırım epey zaman geçmiş olacak ki yaşlıca bir adam ikimizi de sarsıyor, oğlum artık kendinize gelin sizlere bir şey olacak tamam sakinleşin artık diyor.


Duruyoruz, oturuyoruz, nefes nefeseyiz büyük ve yorgun bir vakurlukla kupa törenini bekliyoruz, kupa töreni ardından takımımız kupayla stadı turluyor etrafıma bakıyorum. Urfalı bir arkadaş elinde bir Trabzonspor bayrağı sallıyor, o kadar içten sallıyor ki, yüzüne, gözlerinin içine bakıyorum, anlayabiliyorum ruh halini, bu kardeşimiz Türkiye içinde herhangi bir alanda şampiyonluk, birincilik, liderlik yaşamamış, ama şimdi Türkiye’nin en iyisinin taraftarı, onca hayatında belki de bunu ilk defa yaşıyordu. Ona bu şansı Trabzonspor verdi çok mutluydu çok Urfalı kardeşlerimizin gözlerini asla unutmayacağım. Biz mazlumların kenardan kalmışların takımıyız onların o köşelerinden çıkarıp en tepeye taşıyoruz.

Yazan: Semih BİLEN
Düzenleme: Ayşe Ezgi YILDIZ