28 Ocak 2013 Pazartesi

Güle Güle GÜNEŞ imiz


Hocam böyle olmamalıydı....
Çok farklıydın bizim için, hem de çok. Kızının mezuniyet töreninde yan tarafındaydım, çekindim konuşamadım senle, Seulda çalıştığın bir dönemdi,bu kadar işin arasında bir de bana mı vakit ayıracak dedim. 6 ay sonra tekrar takımın başına geçtin yavaş yavaş her şey değişti. Önce takımın futbolu, sonra takıma bakış açısı. Bizlere ve bize karşı bakışlara her zamanki gibi saygı kazandırdın. Gittiğim maçlarda hep seni izledim, Urfa'daki maçtan aklımda kalan görüntü, elinde kağıt kalemle 2-1 öndeki takımını hucuma çıkarmak için çırpınmandı. Olimpiyat Stadı'ndaki Bursaspor Süper Kupa Finalinde, eşofmanlarınla, senin deyiminle yeni bir yolculuğa bizim deyimizle yeni bir efsane yaratmaya hazırlanıyor gibiydin. Yine Olimpiyat Stadı'ndaki o müthiş 1-3'lük İ.B.B. maçında, Umut'un golünden sonra Alanzinhoya "işte dediklerimi yaptın ve golü attırdın" der gibi sarılıyordun. Sivas'taki 2-3'lük maçta ise maçın sonları bir türlü geçmediği için, kulübeye "arkadaşlar hala bitmedi mi?" dediğin an senin de bizim gibi, diğer insanlar gibi, etten kemikten yapıldığını, duygularının olduğunu anlamıştım. Hatta canım sıkılmıştı, bir yandan da bizlere daha da yakın gelmiştin. Şampiyonlar Ligi'ndeki maçlarda ayrı bir apoletle oradaydın ve üzerinde harika durmuştu, senin yerin orasıydı hocam.



   Hep yakınlarından duydum seni ve  özel hayatını. Konu, çalışma ve iş 
disiplini olunca kimseyi tanımadığını, neredeyse tesislerde yatıp kalktığını. Seninle ilgili belgeselleri izledim, hep hayatından ipuçları almaya çalıştım, merak ettim seni, biz Trabzonlular için hakkımızı savunan ve kollayan bir   baba figürü gibiydin.
  2010-2011 sezonu son hafta Karabük maçından sonra takım otobüsünden  inip taraftarlara yaptığın konuşma, bence şimdiye dek ağzından çıkanların  zirvesiydi. Her şeyi görmüştün,hem de tarihler 22 Mayısı gösterirken ama  senin söylediklerini insanlar 3 Temmuz'da anlayacaktı. "Bazılarının para  ile yaptığını biz çalışarak, emekle yaptık. Tarih bunları da yazar."derken gözlerim doldu ve sonra otobüse dönmek için "yolumuz uzun"dedin ne kadar içten,bizden, bizim mahalleden bir ifadeydi "yolumuz uzun".
Hiç unutamadığım ise Süper Finalde Avni Aker'deki Fenerbahçe 
maçıydı, herkes o maçı bekliyordu. Ben İstanbul'dan, kardeşim Ankara'dan, 
kuzenler Ordu'dan, ortada buluşup gelmiştik maça.  Emre-Zokora olayı da 
tazeydi. Taraftar  çıldırmış  gibiydi  maç  neredeyse  oynanamıyordu, siyah takım  elbisen ve  tüm adamlığınla koşa koşa tribünlere geldin ve "atmayın" dedin elinle ağzını işaret ederek "yalnızca bağırın ama atmayın, bana atın  bana " diyordun. Olayların olduğu ve senin tribüne geldiğin  yere  çok yakın bir yerdeydim, çok sinirlerim bozulmuş ve gözlerim dolmuştu, amaçsızca o guruha bağırdım "yeter lan hoca geldi hala niye atıyorsunuz." Daha sonra ise aynı maçta 2 defa daha o tribünlerin önüne geldin kendini siper ettin, bunu yapacak başka hoca asla tanımıyorum. Bunu yapmazlar. Bunun  iki  sebebi var: birincisi cesaret edemezler,ikincisi ise tenezzül bile etmezler. Aslında bu durum hocalığının özetiydi, hem cesaretliydin hem  de  gerektiği  yerde  taşın altına elini koyabiliyordun, hem de kişisel çıkarlarını hiç düşünmeden.


   Ve günün sonunda Yaşar Kemal'in şu sözü işin özeti oldu
" O iyi İnsanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın 
piçine kaldık."

Hocam sen hiçbir şey kaybetmedin, ama biz seni kaybettik.

Güle Güle GÜNEŞ'imiz.......

Yazan: Semih BİLEN
Düzenleme: Gülekşen Ulusoy