30 Mayıs 2013 Perşembe

TÜRKİYE, ADALET VE KUZEYLİ ZENCİLER

      Neresinden tutarsak tutalım elimizde kalacak bir sezon. Şenol Hocaya yapılan haksızlıklar, Şenol Hocanın hataları, yönetim yanlışları, taraftarların yanlış çıkışları. Hiç de iyi anılar barındırmayan bir sezon.
Ama işte futbol matematik değil, en kötü sezonunda bile önüne final şansı geliyor. Sivas’da yarı final ilk maçının 90. Dakikası 2-0 mağlubuz, her şey kötü gidiyor, Sapara’nın hayat verengolü herşeyi değiştiriyor. Rövanş maçı Avni Aker’de, bir şahlanış, 6-0 lık galibiyet. 2 senedir ırkçılıktan, şikeye kadar en adi uygulamalara dünyanın gözü önünde mağruz bırakılan ve hiçbir kurumun sahip çıkmadığı bir camia.     (Burada taraftar hariç demeyi çok isterdim ama maalesef taraftarlar da, bir kısmı hariç, bu süreçte takımın yanında olmamışlardır)
    Ve final Ankara’da, rakip malum, yola çıkış noktamız, sloganımız çok net    “Tükenmeyen isyanımızla, öfkemizle, inancımızla, geliyoruz Ankara’ya, koyacağız ............”


    Urfa’daki muhteşem finalin formaları ve aynı kadro ile Ankara yollarına düştük. Maç anıları işin ayrıntısı ve teferruatı. Son düdük çaldığında bu kötü sezondan elimizde kalan şon şansı da kaybetmiştik. Tükenmeyen isyanımız 1001 katına çıkmıştı, kendimi etrafa boş boş bakarken buldum, sonra Soner’i gördüm koltuğa çökmüş, kafasını ellerinin arasına almıştı; “kalk ayağa” diye bağırdım, kolundan tutup  “bizi bu şekilde görmesinler” dedim. Tribünden aşağı hızlı hızlı inip kendimi staddan dışarı atmak istedim, doğruca aşağıya doğru inmeye niyetlendim. Kendimi kaybetmişim, polislerin arasında ne işim var, Melih beni ordan ne ara çekip çıkardı hatırlamıyorum. Tel örgülerin hizasına geldiğimde, kupayı kutlayan taraftarlar ve oyuncuları bile şaşırtacak bir tezahürat dalga dalga yükselmeye başladı  “Seviyoruz işte var mı diyeceğin”  bitmiş sesimle, damarlarım patlarcasına, bu adaletsiz ülkeye tüm isyanımla bağırdık “Seviyoruz işte var mı diyeceğin”.


     Bu ülke kendine düşman yaratmayı o kadar seviyor ki ve artık Trabzonluları da karşısına almıştır. Başlangıç tarihi 3 Temmuz 2011, dönülmez bir yola girdiği tarih ise 22 Mayıs 2013 dür.

     Bu noktada sanırım kısa bir özete ihtiyacımız var. 2011 yılında bir operasyon yapılır, farklı bir soruşturma,  telefon konuşmaları, pis, kokuşmuş bir düzenin içine düşürür kolluk kuvvetlerini. Takip sürer, telefon konuşmaları, ortam dinlemeleri, gizli kamera görüntüleri, ilişkiler içler acısıdır. Aradan 1-2 ay geçer, herkes mantıklı olanın, adaletin uygulanması gerektiğini, Futbol Federsyonu’nun bir an önce karar vermesini bekler. Ama beklendiği gibi olmaz, TFF süreci yavaşlatır delil ister, delil gelmedi der, resmen insanları ve kurumları oyalar. Bunda Fenerli TFF başkanının etkisi çok büyüktür. Bu arada ülkenin değerli vekilleri futbolda şiddet yasasını çok ağır bulur, hiçbir konuda  bir araya gelmedikleri bir hızla yeni yasa teklifini hazırlayıp , meclisten geçirip Cumhurbaşkanına sunarlar, yasa Cumhurbaşkanından geri döner. Ancak bu nasıl bir güçtür ki, hiçbir değişiklik yapılmadan, tekrar Cumhurbaşkanına gönderilir ve onaylanır. Ne ilginçtir ki, çok büyük alkışlar ve reklamlarla 6 ay önce yasalaşan o kanun aynı paydaşların baskısıyla, çıkartan merci olan meclis tarafından, cezalar büyük oranda hafifletilerek değiştirilir. Tüm ülke, basınından siyasetçisine, taraftar gruplarına kadar olayın soğuması için üfleyenler arasındadır.
     Futbolda Şiddet Yassı kanunlaşır, bu kanuna göre şikeye teşvik etmek en az yapmak kadar suçtur, soruşturma süreci başlar, Fenerli federasyon başkanı olayı soğutur, olayın en şiddetli dönemi savuşturulur, siyasetçilerin baskısıyla yasa değiştirilir, kişilerle kurumlar ayrılmalıdır denir, ardından da teşebbüs ettiler ama yapamadılar denir. Tabi bu kararda fener camiasını karşısına almak istemeyen hükümetin olduğu apaçık ortadadır.
     Mahkeme kararını vermeden Mayıs ayı içersinde TFF  Displin Kurulu kararını verir, şükürler olsun ki Türk Futbolu tertemizdir, hiç bir sıkıntı yoktur. 3 Temmuz 2012 de ise mahkeme kararını verir. Fener kendisinin 6 maçında şike yapmış, bizim ise 3 maçımızda teşvik primi vermiştir. Ayrıntılı cezalar ise şu şekildedir.




                       
Bu sistemden uzaklaştıran, ötekileştiren, hakkını arayana vurulan darbenin son örneğini de 22 Mayıs akşamı Ankara 19 Mayıs Stadında yaşadık. Yahu Bordo Mavili tribünler yaklaşık 7 yıldır 61. Dk. kutlaması yapıyor ve birçok kulüp tarafından taklit ediliyor. Bunu bilmeyen bir emniyet grubu, kolluk kuvvetleri olabilir mi ? Olamaz tabiiki. 22 Mayıs akşamı Ankara’da olanları, taraftarımıza biber gazları ve köpeklerle saldırılması emrinin verilmesini de bu sürecin devamı olarak görüyorum. Tıpkı sezon boyunca takımıza yapılan hakem hataları ve koca sezonda lehine bir penaltı bile verilmeyişi gibi.



    Şu anda yargıtayın kararı onaması bekleniyor, ancak ceza alan oyuncusundan, yöneticisine, hocasına kadar hepsi görev başında ve bu kimseyi rahatsız etmiyor. Bu süreçte tek susmayan, bağıranlarsa biz Trabzonsporlularız. O günden beri ülkenin birçok ilinde yapılan Temiz Futbol Eylemleri 1 yaşını doldurdu, sosyal medyada haykırmaya devam ediyoruz, UEFA, FIFA ve tüm dünya spor çevrelerini göreve çağıran email kampanyaları düzenliyoruz.
Biz bu süreçte şunu anladık, bu ülkenin milliyetçileri ve dönmez savunucuları olmamız, böyle bilinmemiz, bize fayda getirmemiş, bilakis enayi yerine koyulmamıza sebep olmuş. Ne zaman ki bu süreçte yapılanlar ortaya çıktı, kimsenin dostumuz olmadığını, haklı olmanın bu ülkede yeterli olmadığını, beyaz da olmamız gerektiğini öğrendik. Biz bu ülkenin hakkını arayan Kuzeylileriyiz, siyahları, zencileriyiz, egemenlere ve oligarşiye karşı hakkını arayanlarıyız.

   Biz ülkedeki tüm haksızlıkların önüne geçecek kadar güçlü değiliz, ancak bize yapılan, gözümüze soka soka yapılan bu haksızlığı kabul etmeyeceğiz ve yemin ederim ki hakkımızı alana kadar bu yoldan dönmeyeceğiz.   


"ELBET BU ÜLKE ADALETİN NE OLDUĞUNU VE NASIL DAĞITILACAĞINI ÖĞRENECEK"


Yazan: Semih Bilen
Düzenleme: Ayşe Selen Erkut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder